Psikoloji Üzerine

Konu Başlıkları

Psikolojinin kavramsal anlamına baktığımızda ‘bir bireyi, bir topluluğu belirleyen, yönlendiren düşünme, duygulanma, davranış biçimlerinin tümü’ şeklinde birçok psikoloji tanımından biri olan bu tanımı ele alabiliriz.

Doğum Anksiyetesi

İnsan, dünyaya geliş anı bile çok travmatik olan bir canlıdır. Freud’un insanın yaşadığı ilk anksiyeteye doğum anksiyetesi demesi tesadüf değildir. Yabancı bir dünya ve birçok yeni ses, görüntü ve duygu bebekte ciddi bir stres yaratır fakat tıpkı burnun aynı kokuyu iki dakika kokladıktan sonra artık o kokuya duyarsızlaşması gibi insan da geldiği dünyada maruz kaldıkça duyarsızlaşır ve alışmaya başlar. Gerilimi azalır. Bu süreç çok hızlı gelişir.

Gerilimin artması bir anlamda tanımlı olmayan uyaran sayısıyla orantılıdır. Yeni gittiğimiz bir şehir, taşınma durumlarından dolayı yeni bir ortama girmek, yeni bir eve taşınmak, keza bazen çok samimi olmadığımız insanlarla aynı ortamda kalmak bile başlı başına birer gerilim kaynağı olabilir. Çünkü belirsizlik demek kişinin kontrolünün dışında gelişebilecek ve kişinin kendini bu durum ve olaylara karşı ayarlayamayacağı durumlar silsilesidir.

Gerilim ve Kaygılar

Franz Kafka’nın 1914’te kaleme aldığı Dava isimli kitabı ölümünün ardından 1925 yılında yayınlanmıştır.

Bazen ‘bir hastalığa sahip miyim’ hastalığın kendisinden daha çok gerilim, stres ve kaygı yaratır kişinin psikolojisinde. Kişi o hastalığa sahip olsa belki de daha az kaygı yaşayacaktır. Çünkü insan zihni çok yaratıcıdır kaygı durumlarında kişi sayısız felaket senaryosu yaratır zihninde bu yüzden kendisini daha da kaygılı bir hale getirir. Bu konuyu çok iyi anlatan bir roman olan Franz Kafka’nın yazmış olduğu Dava romanında baş kahraman Joseph K.’nın hikayesi belirsizlik durumunu çok iyi anlatan psikolojik analizleri ve içeriği anlamında bir baş yapıttır. Joseph K. bir sabah uyandığında kendisine dava açılmış olduğunu görür ve suçunu dahi bilmez. Davanın nedenini bilmez. Bu belirsizlik gittikçe boğucu bir atmosfer yaratır. 

Konuya biyolojik yanımızı da hatırlayarak farklı bir açıdan bir soru ile yaklaşalım. Hayvanlar gerilimi azaltmak için ne yapar? Hayvanlar koklar öncelikle, inceler, etrafından gezer, kediler hafifçe patisiyle dürter, köpekler koklar iyice ta ki emin olana kadar. Bunun gibi birçok örnek düşünebiliriz. Çünkü gerilim ve yaşanan kaygı insanın olduğu kadar diğer canlılarında davranışlarını ciddi manada şekillendirir ve etkiler. Kaygıyı azaltmanın birçok yolu vardır. Bu bir karpuzdan çıkan sese odaklanmak olabilir ses duyumuzu kullanarak, kimi zaman bir insanın doğru söyleyip söylemediğini anlamak gözlerimizle çok dikkatlice karşımızdakini incelemek için gözlerimizi kullanarak, kimi zaman bir yemeği ucundan hafifçe tadarak tadından emin olmak için tatma duyumuzu kullanarak, gün içinde sayısız şekilde daha önce öğrendiğimiz sayısız yöntemi otomatik bir şekilde kullanırız. Fakat burada ince bir nokta vardır. Bütün duyulardan gelen verilerin işlendiği yer beyindir ve bütün veriler burada toplanır. 

Persona

Konunun başında bir bebeğin yaşadığı gerilimden bahsetmiştik. Çocukların psikolojisini anlamaya çalışırsak çocukların 2-3 yaşlarından itibaren soru sormaya başlamaları bir anlamda belirsizliği ortadan kaldırmaya yönelik bir davranış olarak okunabilir. Dış dünyadaki belirsizliği ortadan kaldırmaya çalışır çocuklar. Bu bir anlamda güven arayışıdır. Maslow’un İhtiyaçlar Hiyerarşisi dediği piramidin en temel basamağı olan birinci basamağında güvenin yer alması tesadüf değildir. Çünkü bir şeyleri önce tanımlamalıyız. Daha sonra bunun üzerine bir şeyler inşa etmeye başlarız. Bu yüzden davranışlarımızı anlama çabamız bazen sonuç vermediğinde ve kendimizi anlamadığımızda davranışlarımızın modelinin oluştuğu, duyguların tanımını yaptığımız ilk çocukluk yıllarımızı iyi incelememizde çok fayda var. Çünkü çocuğun 2-4 yaş aralığında yoğun soru sorduğu dönemi iyi incelersek aslında her sorunun karşılığında aldığı bir cevap karşısında çocuğun bir manada kendi duygusal ve düşünsel sözlüğünü yazdığını fark edebiliriz. ‘Bu nedir’ sorusunu sorar çocuk ve aldığı cevap tatmin edici ise tekrar sormaz. Ve diğer sorulara, diğer belirsizlikleri ortadan kaldıracak sorulara yönelir. Bu yüzden kökeni eski Latinceden gelen maske anlamına gelen persona sözcüğünü burada iyi incelemek gerekir. İngilizce kişiye özel anlamına gelen persona sözcüğü bir manada kişinin dış dünyaya karşı takındığı maskeyi ve bununla ilişkili kişilik özelliklerini de ifade eder. Her ne kadar sorularımıza cevap alarak belirsizliği ortadan kaldırıp daha huzurlu yaşamaya çalışsak da aynı zamanda taktığımız maskeler de içimizde yaşadığımız huzursuzluğu azaltan bir işlev özelliği taşır.

Çocuk Psikolojisi

Çocuğun egosunun geliştiği 2-4 arası yaş aralığında bir benlik, kimlik de inşa ettiği görülür. Sorduğu sorulara aldığı cevaplarla bir kimlik inşa eder. Ben kimim? Burası nedir gibi önemli sorular kişiliğinin temel yapı taşlarını oluşturmaya başlar ve ilk duyguları bu dönemlerde yaşamaya başlar. Sevilme, öfke ve daha birçok duygunun ilk tanımını bu yaşlarda yapmaya başlar. Çocuk psikolojisi alanının büyük isimlerinden olan Melanie Klein’ın Haset ve Şükran kitabında bu konuyu çok iyi açıklayan ve duygu oluşumunu çocuğun iç dünyasında yaşananları anlattığı çok değerli bir eserdir. Bu yüzden çocukluk yıllarında oluşturduğumuz benliğimiz aile ortamında kendimiz tanımlayışımızla ciddi anlamda ilişkilidir. Sonraki yıllarda dış dünyaya açıldıkça farklı kimlikler geliştirmeye başlarız. Evde evlat, okulda öğrenci, arkadaşlar arasında arkadaş gibi birçok kimliğimiz gelişmeye başlar. Bu süreçlerde ise Şema Terapi yaklaşımına göre dünya ile ilişkilerimizde, insanlarla olan ilişkilerimizde ve ilişkilerimizde dahi çok önemli şemalar ve şablonlar oluşturduğumuz ve hayatımızı ona göre organize ettiğimizi ifade eder.

Yazımın başlığında anlattığım üzere psikoloji bize davranışlarımızın arkasındaki bilinçdışı ve davranışlarımıza ivmeyi kazandıran, yönlendiren şemaları, biyolojik süreçleri ve nedensellikleri açıklayabilen diyalektik, çözümlemeci bir yaklaşımdır. Örneğin çocukluğunda çok örselenmiş bir çocuğun ses tonu titrek ve ağlamaklı olur. Sesi kısıktır. Çünkü sesi çevresindeki ‘büyüklerce’ kısılmıştır. Kişi geçmiş yaşantılarını inceleyemediğinde ve o duygusal yoğunluğun bilinç ve düşünceler üzerinde yarattığı sis bulutunu aşamayınca davranışlarını yönlendirmekte ve değiştirmekte ciddi sorunlarla karşılaşmaktadır ve aynı zamanda kısır döngüler içine hapsolmaktadır. 

Travmalar

İsviçreli Psikiyatr Carl Gustav Jung (Bettmann Archive / Getty Images)

Analitik Psikolojinin kurucusu İsviçreli Psikiyatr Carl Gustav Jung’un belirttiği üzere ‘Bilince çıkmayan her şey kader olarak tekrar yaşanacaktır.’ sözünde olduğu gibi davranışlarımızın ve karakter modlarımızın arkasındaki süreçleri farkedemediğimizde yetişkin dahi olsak bilincimizin yarattığı illüzyonlar ve toksik ortamlardan dolayı birisi bize bağırdığında tıpkı annesinden uzaklaşınca baş parmağını emmeye başlayan çocuk gibi yetişkin bedenimizle tırnaklarımızı yemeye başlarız. İnsan travmalar yaşadıkça ve her travma için hayatta kalmasını sağlayacak psikolojik savunma mekanizmaları yarattıkça ana kişiliğinde ciddi bölünmeler yaşama riski taşır. Çünkü her travmada kişilik ve beyin çok ciddi manada örselenir. Tıpkı bir demir ustasının balyozunu demiri şekillendirmek için demire vurması gibi yaşanan travmatik durumlar kişinin benliğinde sarsıcı hasarlar bırakır. Ve bu süreçlerin sonunda psikolojik bedeni yıpranmış bir benliğin ne kadar sağlıklı karar verebileceğini sizlerin takdirine bırakıyorum.

Travma Almanca kabus, kötü rüya anlamına gelmektedir. Metaforik anlamıyla travma sorunsalını inceleyecek olursak yaşanan her travma bir kabus gibi düşünülürse her uyanış daha farklı olmaktadır. Kişi rüyadan uyanır fakat bunun kötü yanı yaşadığı gerçektir ve acı vericidir. Bilinci bu yükü taşıdıkça ezilmektedir. Bu yüzden travma sonrasında sürekli bu gerçek değildi bunu hemen unutmalıyım diye düşüncelere gark olur. Travmanın yükü artık sırtındadır sadece bilinci bu yükü unutturacak bir illüzyon yaratır. Bedeni bu stresin bedellerini ödemeye devam eder.

Kimi zaman gerçekten sevilmemiş bir çocuğun farkında olmadan içindeki boşluğu fast-food besinlerle doldurmaya çalışması gibi ya da anoreksik bir bireyin hatalı beden algısı düşüncesinden dolayı bedenini açlıkla cezalandırması gibi. 

İç görünüzü arttırarak hissettiğiniz duyguların peşinden giderseniz benliğinizin ve olabileceklerinizin dünyasına yeni bir düşünsel pencere açabilirsiniz.

Çünkü insan, sayısız kombinasyonun bileşkesi, algılarının ise matriksidir.


Referanslar: 

  1. Dava – Franz Kafka. Korku Çağının Kuşatmalı Yaşamının Öyküsü
    İnsanokur
  2. Sigmund Freud and Otto Rank: Debates and Confrontations About Anxiety and Birth
    Taylor & Francis Online
  3. Das Trauma der Geburt
    Wikipedia: The Trauma of Birth
  4. The Schema Therapy Model
    Schema Therapy Society e.V.
  5. İçimizdeki Canavar Kahramanlar: Evrimsel Psikolojide Carl Gustav Jung’un Arketipleri
    Evrim Ağacı

WhatsApp Mesajı
1
Psikolog D. Kenan Akyol
Merhaba, psikolojik danışmanlık bilgi ve randevu talepleriniz için Whatsapp üzerinden mesaj bırakmanız yeterlidir. En kısa sürede size dönüş yapılacaktır.