Son zamanlarda Koronavirus aşı karşıtlığı konusunda haberler gittikçe artıyor. Fakat aşı karşıtlığı konusu yeni bir konu değil. Aşı karşıtlarının günümüzde en büyük argümanı ise aşının içeriğinde çip olması. Kimyasal yollarla beyne çip takılması ve kişinin adeta bütün bilgilerine, beynine ulaşılması. Bu korkunun sonraki aşaması ise çip yoluyla insanların yönlendirilmesi, sahip oldukları bilgilere ulaşılması kaygısı, hatta paranoyası. Bu noktada gittikçe sanal sosyalliklerle yalnızlaşan insanların korkularının dışa vurumu olduğunu fark ediyorum. Çünkü insanlar dört bir yandan enformasyon bombardımanına (information overload) tutuluyor. Basit bir telefon uygulamasını indirirken bile rehberinize, fotoğraflarınıza, dosyalarınıza ve kameranıza erişmek için izin istiyor; kimi zaman bu şartları kabul etmezseniz uygulamayı kullanamıyorsunuz. Toplumda mevcut güvensizliğin aslında çok da haksız bir korku ve kaygı olmadığını anlamak gerekir. Çünkü sosyal mühendislik ve daha diğer farklı manipülasyonlarla insanların tüketim davranışı, psikolojik durumları ve daha birçok davranışı şekillendiriliyor, güdüleniyor. Toplumda ortaya çıkan panik ve korku duygularından sonra bireysel silahlanmanın artmasından tutun da kaynakların azalması korkusundan sonra herkesin istifçilik yapması, besin stoğu yapmasına kadar toplumda yaşanan duygular, davranışları zincirleme reaksiyon şeklinde ciddi manada etkiler. Güvensizliği ortadan kaldırmanın önemli yollarından biri kaygıyı ortaya çıkaran belirsizliğin ve güvensizliğin üzerine gitmek ve onu aydınlatmaktır. Sağlık uzmanlarının yapacağı şeffaf ve sağlıklı açıklamaların bu sorunu gidereceğini düşünüyorum.
Toplumsal Paranoya ve Edebiyat
George Orwell’ın 1984 adlı romanı, insanların birçok şekilde izlenmesi düşüncelerinin kontrol edilmesi, yönetilmesini, beyinlerinin yıkanmasını anlattığı distopik bir romandır. Kitapta üç farklı ülke anlatılır. Okyanusya, Doğu Asya ve Avrasya.
Okyanusya, tam bir korku imparatorluğudur. İnsanlar bu ülkede korku ile sindirilmiş, pasifize hale getirilmiştir. İnsanlar birçok şekilde sürekli olarak izlenmektedir bu ülkede. İzlediğiniz televizyondan insanların sizi izlediğini, dinlediğini düşünün. Öyle bir beyin yıkama yapılır ki, bu toplumda çocuklar ailelerini “düşünce polislerine” ihbar eder. Korkunun ve paranoyanın insanları nasıl etkileyebileceğini bu romanda dehşet verici şekillerde görmek mümkündür.
Aşı Korkusunun Psikolojisi
İnsanların aşı korkularının altında yaşadıkları topluma, yönetime ve sisteme dair taşıdıkları, yaşadıkları güvensizlik yatar. Çip korkusu aslında bir anlamda kişinin içinde sakladıklarının başka gözlerden tarafından görülmesi korkusudur. Çipin işlevini sorduğunuzda kişideki bilgileri öğrenebileceği itirafıyla karşılaşırız. Çip korkusu bir nevi yalnızlaşan, paranoya düşüncelerine sahip, güvensiz bir toplumun korkusudur. Çip korkusu yaşayan grupları incelediğimizde ABD’deki radikal ve içe kapanık, kapalı gruplar, tarikatlar, Türkiyede ise ne doktorlara, ne sağlık kurumlarına güvenen, sürekli felaket ve komplo teorileri üzerine tartışan, ciddi paranoyaları olan toplumsal grupların çip korkusu, aşı korkusu yaşadığını görürüz. Çünkü yüksek düzeyde kaygı ve korku kişinin gerçeklikle bağını ciddi anlamda zedeler ve insanlar tıpkı kirpilerin bir tehdit karşısında içine kapanarak dikenlerini dışarıya göstermesi gibi insanlar da yüksek kaygı ve korku durumlarında içe kapanırlar. İçe kapandıkça da dış dünya ile iletişimi gittikçe zayıflar ve kişinin gelişimi duraksar. Korku durumunda insanlar içe kapanır. Tıpkı ana rahmine dönüşe benzer bu. Kişi o karanlık ve güvenli alana kilitlemek ister kendisini, birinin dokunmasını daha önemlisi kendisine nüfuz etmesini istemez. Aşı bir anlamda yabancı bir maddenin zerk (enjekte) edilmesidir.
Çip Korkusu ve Paranoya
Çip korkusu kişinin mental anlamda içine kapattığı, kendi düşüncelerinin afişe olmasından, başkaları tarafından görülmesinden duyduğu korkunun yer değiştirmiş bir biçimi olabilir. Çip korkusu aslında yalnızlaşmış, korku ve güvensizlik ortamından dolayı içine kapanmış bir toplumun korkusudur. Annesiyle güvenli ve sağlıklı bir bağı olan güvende hisseden bebeklerin aşı yapılırken ağlamaması gibi. Topluma, insanlara olan güvensizlik insanlarda içe kapanma, dıştan gelen müdahaleleri, temas çabalarını reddetme davranışına yol açar. Bu insanlarda muhafazakar davranışlara yol açar. Muhafaza kelimesi köken olarak korunma, saklama anlamına gelir. Aşı karşıtı grupların düşünsel anlamda yaşadıkları topluma güvenmemeleri kendilerini saklama, sakınma davranışa yol açar. Burada önemli olan bu korkuyu hastalıklı olarak nitelemek değildir. Önemli olan bu korkuların beslendiği kaynaklardır. Güvensiz insanları iyileştirmek tıpkı İbn-i Sina’nın “sıtmayı tedavi etmek için hastalığın bulaştığı insanları tek tek tedavi ederek semptomları gidermek yerine, hastalığın kaynağı olan sivrisineklerin ürediği bataklığı kurutmak gerekir” dediği yaklaşıma benzer. Sağlığın uzmanları olarak tek tek insanları paranoyak şeklinde yaftalamak etmek yerine paranoyayı ortaya çıkaran toplumsal bataklığa bakmamız, insanların yaşadığı yalnızlık ve güvensizlik konularını ele alarak bunlara karşı mücadele başlatmamız aşı karşıtlığına karşı en mantıklı stratejimiz olacaktır.
Referanslar
- 1984 (George Orwell)