“Gözler ruhun / kalbin / gerçeğin aynasıdır.” gibi sözleri çok duymuşuzdur. İnsanların yüzünün birer kitap gibi olduğu ve küçük detayların aslında bir çok anlam taşıdığını düşünürüz. Çünkü duyguları kimi zaman sözlerden ve anlattığımız kelimelerden ziyade yüzlerimize bakarak okuruz. Omega Melankoli ve Veraguth Kırışıklığı da aslında tam da bu konuyla ilgili bir gözlem. Ünlü psikolog ve kült film yönetmeni sıradışı çalışmalarıyla bilinen Alejandro Jodorowsky de benzer durumu sembolik olarak “Omuzları çökük insanlar depresyonu işaret eder. Kronik yorgunluğun sembolüdür çökük omuzlar ve öne doğru eğilmiş bir vücut postürü. Kişi sanki yıllardır psikolojik bir yük taşıyormuş gibi kamburlaşmıştır ve yıllar içinde taşıyabileceğinden daha fazla yük belini bükmüştür.” şeklinde özetler.
Vücudumuz aslında bizlere bir çok şey söyler. Sadece bize değil, okumasını bilenler için de bir çok mesaj taşır. Beden ve beyin arasındaki hatta düşünce ve beyin arasındaki etkileşim farklı şekillerde tezahür eder. Konversiyon dediğimiz yoğun stres anında insanların bayılmalarından tutun da vajinismusa kadar, psikosomatik bozukluklara değin düşünceler, içinde bulunduğumuz psikoloji ile bedenlerimiz yoğun bir etkileşim ve ilişki içindedir. Kişinin yoğun stres anında bedeninin “şalterlerini” kapatması sonucunda bayılması, dışarıdan bir bozukluk / hastalık gibi görünse de aslında onu strese karşı koruyan bir savunma mekanizmasıdır.

İnsani temaslar sırasında, bir tanışma sırasında, hatta seveceğimiz hayvana yaklaşırken bile ilk temas hep gözlerle olur. İstemsiz bir şekilde gözlerimiz baştan sona karşımızdakini süzer, bilim kurgu filmlerindeki gibi gözlerimizle tararız ve birçok fikir bilincimize akmaya başlar. Bazen yeni tanışılan bir insana karşı hissedilen itici, çekici, sevgi ya da tiksinti duygularının aslında kökenleri vardır. Bu kökenler bilinçdışı bir alanda olabilir. Dile getirilemiyor olabilir, fakat yine de iyi incelendiğinde bu duyguların ve sezgilerin de birer kökeni ve anlamı vardır. Bu yüzden ilk temas anından sonra karşımızdakini bize sevdiren nedir, neden bazı yüzleri güvenilir bulurken bazılarından kaçınırız ve tehlikeli buluruz, duyguyu ortaya çıkaran yüzün anlamı nedir, o yüzü özel kılan yüz hatları nedir gibi bir çok önemli soruyla karşı karşıya kalırız. Bu noktada Omega Melankoli ve Veraguth Kırışıklığının varlığı birçok konuda aydınlatıcı olacaktır.
Darwin’in Psikoloji Dünyasına Katkıları
Charles Darwin genellikle Türlerin Kökeni adlı eseriyle – evrim konusundaki çalışmalarıyla tanınır. Çünkü kendisi bilim dünyasına ve insanlığa çok sarsıcı bir miras bırakmıştır. Darwin her ne kadar evrim ile bilinse de aslında bu çalışmalarının ve keşiflerinin gölgesinde kalan önemli konuları vardı. Darwin’in yaşadığı hastalıklar birçok gözlemciyi şaşırttı. Çünkü Darwin uzun yıllar fizyolojik rahatsızlıkların, hipokondriyak (hastalık hastalığı olarak da bilinir – gerçekte bir hastalık olmamasına rağmen sürekli hastalık şüphesi duygusunun yoğun olarak yaşanması) ve çeşitli psikolojik rahatsızlıklarının karışımı bir psikolojik durum ve davranış yaşadı. Adı ve tanısı o dönemlerde tam konulamayan bir psikolojik durum / rahatsızlık.

Darwin’in psikoloji ve psikiyatri dünyasına asıl büyük katkısı Türlerin Kökeni eseriyle değil 1872’de yayınlanan ve dikkatten kaçan İnsan ve Hayvanlarda Duyguların İfadesi adlı eseriyle olmuştur. Darwin bu eserinde daha sonraları Omega Melancholium ve alındaki çizgilerin Yunan alfabesindeki omega harfine benzemesinden dolayı sonraları “Omega” adıyla da anılmaya başlayacak olan durumu, yani kaşların arasındaki kırışıklıkların aslında kronik uzun süreli bir depresyonun kalıntısı olduğunu ortaya koymuştur. Bu durum bazı psikolojik rahatsızlıkların birbirini maskelemesinin önüne geçmesi, bazı hastalıkların belirtilerinde daha tanımlayıcı olması açısından katkı sunmuştur. Darwin bir nevi burnun üst kısmında kaşların hafif üstündeki kırışıklıkların (Omega) oluşturduğu yüz ifadesini tanımlayarak melankolinin tanımını yapar.
Melankolik Omega
Charles Darwin “Duyguların İfadesi” adlı kitabında melankolinin hem psikolojik hem de fizyolojik düzeyde bir tanımını yapar: “Zihin akut bir kederden dolayı uzun süre etkilenince (akut paroksizm) kişi ciddi bir moral bozukluğu durumu yaşar ve birey artık hiç birşey yapmak istemez, pasif ve hareketsiz olur. Yüz rengi soluklaşır, kaslar sarkmaya başlar ve göz kapakları düşmeye, sarkmaya başlar.” Fakat bu noktada özellikle burnun üst bölgesindeki kasların kasılma şekli Darwin’in daha çok ilgisini çeker. Bir stereotip gibi karakteristik bir yüz görüntüsünü keşfeder. Kaslar nadiren eğik hale gelir ve bunun oluşması için kaşlarının iç uçlarının kalkması gerekir. Bu yüz ifadesi normal bir somurtma yüz ifadesinden daha farklı bir ifadedir. Ağzın köşeleri (dudakların köşeleri) sarkmaya başlar ve bu yüz ifadesi genel olarak ruhların, hayat enerjisinin tükendiğinin dünya genelinde sembolü olan bir yüz ifadesidir.
Melankolik Omega Kavramı’nın Keşfi
“1878’de Illenau Akıl Hastanesi’nde görevli Alman psikiyatrist Heinrich Schüle, Darwin’in melankolide “yas kasları” olarak adlandırdığı kasların kasılma biçimi için “Melankolik Omega” terimini önerdi. Melankolik Omega için: Kasların katı ve kısıtlı, karakteristik şekli ve burnun üst kısmındaki kasların yani alnın kırışıklıklarının taşa oyulmuş gibi olması, bu kasların kasıldığı sırada Yunan Alfabesindeki Omega (Ω) harfine benzemesinden dolayı bu tanımlamayı önerdi. “
Melankoli Kavramının Kökeni
Melankoli kavramı günlük hayatta karşılaştığımız kelimelerden biridir. Kimi zaman bir duyguyu tanımlarken kimi zaman bir kişilik özelliğini, kimi zaman ise bir duygu durumunu (mood) ifade ederken kullanırız. “Çok melankolik bir insan”, “melankolik takılıyor” gibi. Sadece günlük hayatta değil, psikolojiden edebiyata, edebiyattan sanata kadar birçok farklı alanda melankoli kavramının farklı anlamlarına ve ifadelerine rastlarız. Hatta kimi kaynaklarda melankolinin tanımı kara sevda şeklinde yapılır. Bu yüzden referans alabileceğimiz bir melankoli kavramı bulmak önem taşır. Çünkü dil, düşüncelerin taşıyıcısıdır ve iletişim dili düşünceleri, davranışları daha kozmik anlamda bütün hayatı etkileyen bir kavramdır. Tıpkı yaşam ağacı gibi kelimelerin de kökenleri, ulaşabildikleri mesafeler ve taşıyabildikleri anlamlar vardır. Dil alanında çok özel çalışmalar yapmış Filozof Ludwig Wittgenstein; “Sözcük ne kadar eskiyse o kadar derine ulaşır.” der.
Eski tıp anlayışında hastalıkların kaynağı olduğu düşünülen dört temel sıvı vardı. Kan, sarı safra, kara safra (melan chole) ve balgam. Melankoli kavramı, Fransızcada aynı anlama gelen mélancholie sözcüğünden alıntıdır. Kökeni Eski Yunanca melanχolía μελανχολία “kara sevda” sözcüğüne dayanmaktadır. Eski Yunancada “melanχolē μελανχολη” — kara safra — eski tıpta çeşitli ruh durumlarına yol açtığı varsayılan dört maddeden biri anlamına gelir. Sekizinci yüzyılda Yunanistan’da melankoli hastalığı tanımlanırken, vücuttaki safranın vücuda karışması sonucu böyle bir hastalığın ortaya çıktığı düşünülüyordu.
Psikanalitik Anlayış ve Freud’a Göre Melankoli
Psikanalitik ekolde melankoli terimi ilk defa, Sigmund Freud’un 1917 yılında yayınlamış olduğu Yas ve Melankoli (Trauer und Melancholie) makalesinde geçmektedir.
Freud bazı yazılarında yas sürecini, sarsıcı bir ifade olan “ölenin yeniden öldürülmesi” ile tanımlar. Bir anlamda kişi, sevgi nesnesinin kaybından sonra o durum, kişi veya sevgi nesnesiyle yaşadığı, ondan gelen duyguları da kaybeder. Duygunun öznesini kaybeder.

Freud‘a göre melankoli durumunun oluşabilmesi için süjenin, sırasıyla aşağıdaki beş aşamadan geçmesi gerekmektedir;
- Süjenin (Özne ya da kişinin), bir sevgi nesnesini (love object) kaybetmesi.
- Kaybedilen sevgi nesnesinin ardından normal bir süreç olarak yaşanan bir yas döneminin (mourning period) başlaması.
- Normal şartlar altında, belirli bir süre sonra bitmesi gereken yas döneminin sona ermemesi nedeniyle yeni bir sevgi nesnesi arayışının başlayamaması.
- Süjenin, yeni bir sevgi nesnesi arayışına girememesi nedeniyle, yeni sevgi nesnesine aktarılamayan libido‘nun zorunlu olarak ego‘ya aktarılması ve orada birikmesi.
- Ego’nun kaybedilen sevgi nesnesi ile kendini özdeşleştirmesi.
İşleyiş Mekanizması
Süjenin (öznenin), sevgi nesnesini kaybetmesinin ardından yaşadığı yas dönemi normal bir süreç olup, melankoli durumunu yaratan asıl neden; belirli bir süre yaşandıktan sonra bitmesi gereken yas döneminin hiçbir zaman bitmemesidir. Dolayısıyla yas döneminin bitmemesi kaçınılmaz olarak, yeni bir sevgi nesnesi arayışına başlanmasını imkânsız kılacak ve herhangi bir sevgi nesnesine aktarılamayan libidinal enerji, Ego’da birikecektir. Ego’da gerçekleşen bu içsel birikim en nihayetinde, kaybedilen sevgi nesnesinin Ego tarafından içselleştirilmesi sonucunu doğuracaktır.
Öte yandan, yas sağlıklı ve doğal bir süreç olarak değerlendilirken, melankoli patalojik bir içeriğe sahiptir ve süjede genel anlamda disforik bir tablo şeklinde kendini gösterir. Süje, çoğu zaman içinde bulunduğu durumun farkına varamaz.
Veraguth Kırışıklığı
1911 yılında Otto Veraguth tarafından kronik depresyon hastalarında tipik bir göz kapağı kıvrımı olduğunu gözlemledi ve literatüre Veraguth Kırışıklığı (Kıvrımı) adıyla bu gözlemini kazandırdı. Veraguth Kırışıklığı kronik depresyon hastalarında gözlerin yan köşelerinden çapraz bir şekilde kaşların medial ucuna kadar uzanan kıvrımlar şeklinde gözlemlenir.

Genel olarak Omega Melankoli ve Veraguth Kıvrımı hiç bir şekilde tek başına tanı koymak için kullanılmaz sadece bazı hastalıklarda belirtilerin birbirine benzemesinden dolayı zaman ve enerji kaybı olmaması için tanı süreçlerinde kullanılır.
Melankolinin Klinik Tanımı, Belirtileri ve Tedavisi
Tıp alanında melankoli, ruhsal bir hastalık olarak tanımlanır. Her ne kadar “kara sevda / kara safra / edebi kullanım” şekilleri olsa da tıbbi anlamda bir hastalıktır. Kişinin hayat kalitesini, hayat enerjisini, ilişkilerini ve daha birçok anlamda kişiyi negatif yönde etkiler. Klinik anlamda melankoli daha çok hafif depresif epizod ya da depresyon gibi bozukluklarla ifade edilir. Hafif depresif epizodu da bu noktada tanımlamak faydalı olacaktır.
Hafif Depresif Epizod: Genel anlamda klinik depresyonun çok daha sert ve birey açısından çok daha yıpratıcı geçen bir şeklidir. Bazı durumlarda travmatik bir olay, kayıp ve birey açısından çok üzücü bir olay Hafif Depresif Epizodu tetikleyip ortaya çıkabileceği gibi herhangi bir sebep olmadan da (İdiopatik anlamda) birey Hafif Depresif Epizod geçirebilir.
Melankolinin klinik anlamda farklı çeşitleri vardır.
- Hafif Şekiller: Kuruntularla ortaya çıkar. Durgunluk, halsizlik, takatsizlik, ağrılar gibi şikâyetleri vardır.
- Subakut Melankoli: Neşesizlik, durgunluk, zayıflık, yorgunluk gibi belirtilerle ortaya çıkar.
- Nevrastenik Şekil: Dikkat ve hafıza kaybı, çabuk yorulma, çarpıntı, baş ağrısı en belirgin özellikleridir.
- Ajitasyonlu Şekil: Aşırı hareketlilik ve ankisiyete olur.
- Halüsinasyonlu Melankoli: Hayaller görme gibi durumlar yaşanır.
- Stuporlu Şekil: Komadaymış gibi sürekli, yatma hali olur.
- Hezeyanlı Melankoli: Paranoya, aşağılık kompleksi, kendini suçlama belirtileri vardır.
- Kronik Melankoli: Uzun süre devam eden, tekrar eden melankoli türüdür.
Melankolik Kişilikler
Melankoli bir kişilik özelliği olarak da görülmektedir. Melankolik kişilik ne demek sorusu aslında hayat içinde melankoli tavırlarını gösteren insanlar üzerinden cevaplanabilir. Melankolik insan özellikleri de şöyledir;
- Karamsar ve kederli ruh hali
- Gelecek hakkında olumsuz düşünme,
- Kötümser düşünceler,
- Hayattan zevk alamama,
- Psikomotor yavaşlama,
- Enerjinin olmaması,
- Çabuk duygulanma,
- Çabuk ağlama ve sinirlenme,
- İştah ve uyku düzensizlikleri,
- Saplantı ve korkular,
- Endişe ve güvensizlik, şeklinde sayılabilir.
Melankolik Takılmak Ne Demektir?
Melankoli insanın ruhunu sarabilen bir ruhsal durumdur. Melankolik takılmak ne demek diye soracak olursak aslında bu ruh halini sosyal hayatta yansıtma demek diyebiliriz. Toplum içinde bir insan üzüntülü, keyifsiz, memnuniyetsiz görünüyorsa ona melankolik takılıyor denir. Tabi bu ruh durumu geçiciyse ya da insan kendisi bunu istiyorsa böyle takılıyor demektir. Eğer bu psikolojik rahatsızlık olarak ortaya çıkıyorsa durum değişir. Bu durumda psikolojik destek almak gerekir. Melankoli klinik psikolojide bir tanı olarak hastaya konabilir. Ve tedavisi de vardır.
Aşık olmak ve karşılık görmemek (unrequited love) çoğu zaman taraflarda melankolik bir duruma neden olduğu da görülmektedir. Aşk bir melankoli hali midir? diye düşünülse de aslında çok fazla bağlantısı yoktur. Çünkü melankoli için aşık olmak esas değildir.
Melankolik İnsanların Ortak Özellikleri
- Diğer insanlar gibi olamama, topluma karışamama, insanlardan uzaklaşma,
- Herhangi bir yere ya da bir insana bağlanamama,
- Hüzünlü olma, ederli bir duruşa sahip olma,
- Konuşmaktansa yazmayı tercih etme,
- Yalnız kalmak için özel çaba sarf etme,
- Mutluluğu gelecekte değil geçmişte arama,
- Her şeye karşı memnuniyetsizlik,
- Çaresizlik duygusuyla başa çıkmaya çalışma, şeklindedir.
Melankoli Tedavisi Nasıl Olur?
Melankoli tanısını psikiyatrist koyar. Ruhsal olarak bu tür belirtiler ortaya çıkıyorsa psikiyatri kliniğine başvurmak gerekir. Melankoli tedavisi için öncelikle klinik bulguların tespit edilmesi gerekir. Melankolik depresyonun klinik özellikleri şöyledir;
- Günlük yaşamda olağan durumlara karşı ilgi kaybı,
- Zevk veren uyaranlara karşı ilgide eksiklik,
- Ruh halinin niteliğindeki gözlemlenebilen farklılık,
- Psikomotor ajitasyon veya retardasyon,
- Sabahları kötüleşen ruh hali,
- Aşırı suçluluk duygusu,
- Ciddi derecede kilo kaybıdır.
Melankoli tanısı konan hastaların tedavisi psikoterapi ve ilaçla yapılır. Kişinin psikolojik durumuma göre farklı ilaçlar tercih edilebilir. İlaç tedavisi en az altı ay sürer. İleri seviyedeki hastalar hastaneye yatırılabilir.
Melankoli Neden Olur?
Melankolinin belirli bir nedeni olamayabilir. Çevresel etkenler, sosyal hayatın ya da iş hayatının kötüye gitmesi, kalıtsal faktör nedeniyle oluşabilir. Melankoli ne demek nasıl ortaya çıkar diye baktığımızda bu ruhsal durum bozukluğunun bir anda ya da yavaş yavaş ortaya çıkabildiğini söyleyebiliriz.
Melankoli 6 ay, 2 ile 3 yıl sürebilir. Melankolinin olmasını tetikleyen bazı durumlar da olabilir. Örneğin bir ayrılık yaşamak gibi. Ya da işten kovulmak gibi. Hayat içinde yolunda gitmeyen bir şeylerin olması melankolinin ortaya çıkmasına neden olur. Melankoli kalıtsal da olabilir. Yani genlerle aktarılmış da olabilir. Melankoli yaşayan kişilerde hayata karşı isteksizlik oldukça etkilidir.
Melankoli Dışarıdan Bakıldığında Anlaşılır Mı?
Melankolik kişilerin duruşları, yüz ifadeleri farklı olur. Bu kişilerde yüzde hüzünlü bir ifade görülür. Omuzları düşük ve bakışları boş olur. Kederli bir görünümleri vardır. Dışarıdan bakıldığında melankoli anlaşılabilir. Çünkü bu ruh halindeki insanların yüz ifadeleri oldukça farklı olur. İsteksizlikleri adeta yüzlerine yansır. Fiziksel olarak da güçsüz olurlar. Omuzlarının düşük olması bundan kaynaklanır. Melankolia ne demek nasıl anlaşılır diye baktığımızda bu belirtilerden anlaşılabileceğini söyleyebiliriz. Oldukça mutsuz görünen melankolik kişiler yaşama isteklerini kaybetmiş olurlar. Bu isteksizlik yüz ifadelerinde de görülür.
Melankoli Nasıl Geçer?
Melankolinin geçmesi için kişinin kendisinin yapması gereken bazı şeyler vardır. Melankoliden kurtulmak isteyen kişi şunları yapmayı denemelidir;
- Kendini oyalayacak bir şeyler bulmalıdır.
- Yaşam isteği uyandıracak şeylere yönelmelidir.
- Açık havada yürüyüşler yapmalıdır.
- Kendini telkin etmeli yaşamın anlamlı olduğunu düşünmelidir.
- Kendisini mutsuz eden ortamlardan uzak durmalıdır.
- Keyif aldığı şeyleri daha fazla yapmalıdır.
- Kötü düşüncelerden kurtulmak için kitap okuyabilir.
- Yaşamanın güzel yanlarını keşfetmeye çalışmalıdır.
- İntihar hakkında konuşmalar görmezden gelinmemelidir.
Melankolik İnsan İçin Yakınları Ne Yapabilir?
Melankoliye kapılmış insanlar için çevrelerindeki insanların davranışları çok önemlidir. Melankolik insan için yakınları bazı şeylere dikkat etmelidir;
- Neden böyle olduğunu durmadan sormamak gerekir.
- Baskı yaparak neşeli olması istenmemelidir.
- Konuşmak istemediğinde üstüne gidilmemelidir.
- Yaşamanın güzel yanlarını göstermek için çaba harcanmalıdır.
- Kişiye bu ruh halinin geçeceğini hissettirmek gerekir.
- Birlikte açık havada vakit geçirmeye davet edilmelidir.
- Olumsuz düşüncelere karşı olumlu düşüncüler örnek gösterilmelidir.
Melankoli Hali İle Melankolik Depresyon Arasındaki Fark
Hayat içinde herkes bazen hüzünlü olabilir. Yaşamdan zaman zaman keyif almamak da normaldir. Hüzünlü, kederli, yaşamdan zevk almayan insanların hepsi melankolik depresyon yaşıyor demek değildir. Hayatın bazı dönemlerinde bu tür duygular yaşanabilir. Hastalık boyutu daha çok uzun süren ve intihar duygusuyla da bir araya gelen boyuttur. Melankoli halini her insan yaşayabilir. Hayatın bazen anlamsız gelmesi doğaldır. Ancak bu durumun tüm hayatı kapsaması bir sorundur. Yani tüm düşünceleri, tüm hayatı bir anlamsızlık duygusu kaplamışsa depresyon durumu söz konusu olabilir. Yaşam isteğini kaybetme durumu ciddi şekilde hayatı etkiliyorsa yardım almak gerekir.
Sanat ve Melankoli
Yazının bu bölümünde ise tarihin eski çağlarından beri toplumu ve insanlığı etkilemiş olan “Melankoli”nin sanat eserleri üzerinden örneklerini inceleyebilirsiniz.

- 17. Yüzyılda Avrupa’yı etkisi altına alan hüzün dalgası ve melankoli elbette edebiyatta da kendine bir ifade alanı buldu. Bunu Johann Wolfgang Von Goethe’nin “Genç Werther’in Acıları” adlı eserinde okuyabilirsiniz. Eser yazıldığı dönemde toplumu ciddi anlamda etkilemiş hatta sayısı binleri geçen intiharlara sebep olduğu farklı kaynaklarda anlatılır.
- Sinema alanında ise “Lans Von Trier”’in Melankoli adlı gezegenin de konu içinde olduğu filmi: “Melancholia”. Kendisini Melankolik şeklinde tanımlayan filmin yönetmeni aynı zamanda çektiği sarsıcı, kült yapımlarla da dikkati çeker. Eserlerinden bazıları: Antichrist, Nymphomaniac, Dogville.
Kaynakça
- Revisiting Omega and Veraguth’s Sign
- Melankolik Nedir ve Tıbbi Anlamda Melankoli
- Darwin’s contribution to psychiatry
- On the Origin of Species by Charles Darwin
- Yas ve Melankoli
- Freud, Yas ve Melankoli
- Genç Werther’in Acıları
Yazının kapak görseli için Ressam Mathieu Laca‘ya teşekkürler.