Ego -Sintoni ve Ego-Distoni
Psikanalitik kökenleri olan “Ego-Sintoni” ve “Ego-Distoni” ifadeleri ilk kez 1914 yılında Sigmund Freud’un “Narsizm Üzerine” adlı makalesinde kullanılmıştır. Her iki kavram da “senkronizasyon” bakış açısından incelendiğinde çok daha anlaşılır olmaktadır. Bir senfoni orkestrasını düşünürsek; orkestradaki bir enstrümanın mevcut harmoninin dışına çıkması dinleyicilerde rahatsızlık yaratır çünkü uyum bozulmuştur (Ego-Distoni), tersi şekilde bütün orkestranın çok uyumlu bir şekilde harmoniye devam etmesi (Ego-Sintoni) ise seyircilerde bir huşu, dinginlik ve hoşnutluk yaratır. Daha açıklayıcı olması için kullandığım metafordaki orkestra kişinin davranış, duygu ve dürtüleri olarak sembolize edilmiştir.
Ego Nedir?
Psikanalitik bir kavram olan “Ego”, toplumda her ne kadar böbürlenmek, kibirlenmek anlamlarında kullanılsa da psikanalizdeki karşılığı daha farklıdır. Freud’un görüşlerine göre Ego: Kişinin ilkel benliğinden (id) gelen istekler ile Süper Egosundan gelen (Kişinin ahlaki ve toplumsal aklı) gelen isteklerin dengeli bir şekilde değerlendirildiği ve uzlaştırıldığı bir yerdir. Örneğin kişinin ilkel benliğinden gelen talep “Hırsızlık yap” şeklinde olabilirken, Süper egosu ise “Hırsızlığın büyük bir suç olduğu ve ahlaki anlamda çok kötü bir davranış olduğunu söyler.” bu durumda kişinin egosu bu iki talebi de değerlendirir ve kendisi için uygun olana kararı verir. Ego kişinin ilkel yanından ve ahlaki/toplumsal yanından gelen talepleri değerlendiren bir karar, denge ve uzlaştırma mekanizmasıdır. Özetle Ego, ilkel benlik ile süperego arasındaki köprü, ilkel benlik ve süperegodan gelen talepleri müzakere eden ve optimal düzeyde dengeli karar verme mekanizmasıdır.
1 — Ego Sintoni: Ego Sintoni sıkça duyduğumuz “olmak istediğimiz kişilik” ifadesinin karşılığıdır. “Syn” kelimesi genelde aynı, eş, uyumlu gibi kavramların kökeni olarak kullanılır ( Örneğin Syncrhonize, Senkronize olmak, eş zamanlı bir şekilde koordine olmak gibi ) Ego Sintonik davranışlar ve düşünceler kişinin kimliğiyle, benliğiyle, inançlarıyla uyumlu kişi açısından rahatsız edici, irite edici bulunmayan davranışlar bütünüdür. Örneğin bir annenin çocuklarının sağlıklı gelişimi için çok emek harcaması ve bundan rahatsızlık duymaması “Ego Sintonik” bir davranış ve bir tercihtir. Ego Sintoni kavramını iyi ve kötünün de ötesinde kişi için kabul edilebilir davranışlar, düşünceler, duygular kümesi şeklinde değerlendirmek daha aydınlatıcı olacaktır. Bir davranış topluma göre “Ahlaki” olmayabilir ancak bir kişi için ego sintonik bir davranış olabilir. Ego Sintonik Bozuklukların tedavisi ve iyileşme süreci diğer bozukluklara nazaran daha uzun sürmektedir.
Örneğin hırsızlık yapan bir kişi için hırsızlık, birşey çalmak kişi için normal bir davranış olabilir. Bunun sonucunda ise kişi hiçbir rahatsızlık, ahlaki ikilem, suçluluk duygusu yaşamaz. Bu davranış o kişi için “Ego Sintonik” bir davranıştır diyebiliriz.
Ego Sintoni konusu ilişkilerde, toplumsal konularda en çok çatışma yaşanan konulardan biridir. Birçok kişi için “ahlaki” ya da “normal” olmayan davranışların kişiler için normal karşılanması büyük bir öfke kaynağı haline gelebilmektedir. İlişkilerde taraflardan birinin aşırı kıskanç olması ve diğer kişinin kıskanç olmaması gibi kişiler arasındaki senkronizasyonun bozulduğu, uyumun oluşmadığı ilişkilerde de buna benzer sorunlar oluşabilmektedir.
Toplumda ironik atasözlerinden bazılarında Ego Sintonik kişilik yapılarından örnekler görebiliriz. Örneğin “Arsızın yüzüne tükürmüşler, yağmur yağdı demiş.” atasözünde olduğu gibi normalde kişi için çok utanç verici, aşağılayıcı bir davranışın kişi açısından ne kadar normalleştiği, sıradan hale geldiği, doğal karşılandığı anlatılmaktadır.
Ego Sintonik Davranışlara Örnekler:
- Uyuşturucu Bağımlılığı
- Alkol Bağımlılığı
2 — Ego Distoni: Ego Distoni kelimesi ise kişinin karakteriyle, dünya görüşüyle, inançlarıyla uyumlu olmayan, bu davranışların sergilenmesi durumunda kişide iç huzursuzluk, içsel çatışma, suçluluk hissi, kendisiyle çelişmiş gibi hislerin ortaya çıkması durumunu ifade eder. “Dys” kelimesi kökü genelde uyumsuzluğu, çatışmalı durumları ifade eder. Dysthymia ve Body Dysmorfia ( Beden algı bozukluğu )’da olduğu gibi genelde uyumsuz bir durum ve davranışı tanımlamak için kullanılır. Ego Distonik davranışlara örnek vermek gerekirse bir annenin çocuklarını çok sevmesine rağmen çocuklarına kızması, bağırması kimi zaman çocuklarını çok üzmesi gibi davranışlar örnek olarak verilebilir. Örnekteki anne, çocuklarını çok sevmesine rağmen çocuklarını “sevmeyen” bir anne gibi davrandığını düşünmesi durumunda yoğun suçluluk, kendisine karşı öfke, “vicdan azabı” gibi duygular yaşayabilmektedir. Ego Distoni genel anlamda bir davranışlar kümesini ifade etmek için kullanılır.
İnsanların olmak istedikleri kişi olabilmeleri ve bu yolda yaşadıkları tarihten bu yana filozofların tartışma konularından biri olmuştur. Mevlana’nın da belirttiği üzere “Ya olduğun gibi görün ya da göründüğün gibi ol” sözü de insanın düşünce, duygu ve davranışlarının büyük bir harmoni içerisinde olmasını ifade etmektedir. Ancak Türkiye toplumunu incelediğimizde psikolojinin belirli başlıklarından olan “Persona” ve “Karakter Zırhı” kavramlarını incelemek çok önemlidir. İnsanın kendisini hayal ettiği yer, olmak istediği kişilik ile gerçekliği arasındaki makas büyüdükçe kişinin içsel bir çatışma yaşadığı sıkça gözlemlenir. Toplumsal ölçekte bunun nedenleri arasında;
— Finansal İhtiyaçlar
— İş İlişkileri
— Aile Dinamikleri
—Toplumun Kişiden Beklentileri
— Ailenin ve kişinin inançları ölçüsünde genel anlamda kişiden beklentiler
— Daha büyük ölçekte Soy Ağacının da etkisiyle büyük ailenin kişiden beklentileri
gibi faktörler başta olmak üzere kişinin kendisinden beklentilerin bulunması kişinin verdiği kararların hissettiği duyguların bir çoğunda bir bölünme yaşamasına neden olabilir. Çünkü başkalarını memnun etmekten ortaya çıkan duygu her ne kadar kişide bir tatmin duygusu, ödüllendirme duygusu yaratsa da kişinin kendi beklentilerini karşılamaması, kendini önceliklendirmemesi uzun vadede bir içsel çatışma, zamanını başka birşey için “harcamış” hissi hissetmesine neden olabilir. Bu noktada kişinin bütün bu beklentileri analiz etmesi ( oto-analiz ) ve yaşamını birçok şekilde değerlendirmesi gelecekte yaşayacaklarını belirlemesinde katkı sunabilir.
Terapötik Anlamda Ego Sintoni ve Ego Distoni
1- Yeme Bozuklukları ve Ego Sintoni
Yeme Bozukluğu yaşayan bireyler genelde ( Makalelerin sonuçlarına göre )onlara zarar veren sağlıksız beslenme davranışının farkında olmazlar. Bu yüzden sağlıksız beslenme davranışının sonuçları tehlikeli düzeye gelene kadar bir destek almayı düşünmezler. Özellikle Anoreksiya Nervoza (Aşırı zayıflama, kilolu olduğu yönünde aşırı takıntılı düşünceler, kişinin bedenine yönelik algılarının bozulması )gibi yeme bozukluklarında kişiler sağlıkları çok kötü duruma gelse dahi herhangi bir sorun olduğunu düşünmezler. Bu yüzden Anoreksiya Nervoza tanısı almış bireylerin düşünce süreçleri Ego Sintonik’tir. İçinde bulundukları durum sağlıklarını, psikolojilerini ve daha birçok hayati öneme haiz şeyi olumsuz etkilese dahi kişinin düşünceleri, davranışları çok daha farklı bir gerçekliğe göre organize olmuş durumdadır. Kişinin algılarında yaşadıklarından ve daha birçok faktörün de etkisiyle bir bozulma ortaya çıkar. Kişinin gördüğü ile algıladığı şey çok farklıdır. Kişi yeme bozukluğu yaşadığı süreç boyunca farklı bir gerçeklikte yaşıyor gibidir.
Bu yüzden yeme bozukluklarının tedavisi ve terapi süreçleri diğer bozukluklara nazaran daha zordur. Kişi yaşadığı durumu, kimi zaman hayatını kaybetme aşamasına gelmesi durumunda dahi bir sorunun olduğunu düşünmez ve bu konuda destek almaz, kimi zaman ise destek almayı reddeder. Yeme bozukluklarında tedavi sürecinin bir boyutu ise kişinin Ego Sintonik durumdan Ego Distonik duruma geçmesini sağlamaktır.
Tıp Biliminin kurucularından olan Ünlü Tıp Hekimi ve Filozof Hipokrat’ın da belirttiği gibi “Bir insanı tedavi etmeden önce ona sorunlarından kurtulup kurtulmak istemediğini sorun.” cümlesi bu konuyu özetler niteliktedir. Kişi yaşadığı durumu problem olarak görmezse dolaylı olarak çözülecek, iyileştirilecek bir durum da görmemiş olur. Etkili bir terapi ve iletişim süreci için kişinin yaşadığı yeme bozukluğunun hayatını hangi alanlarda olumsuz etkilediği, psikolojisi ve sağlığını ne derecede olumsuz etkilediğini görmesi bunun farkına varması iyileşme sürecinin önemli adımlarından biri olacaktır.
2- Obsesif Kompulsif Bozukluk ve Ego Distoni
Toplumda en yaygın görülen bozukluklardan olan Obsesif Kompulsif Bozukluklar kişinin yaptığı şeyin “absürt, anlamsız, faydasız” olduğunu bilmesine rağmen kontrol edemediği düşünce ve davranışları tekrar tekrar, takıntılı bir şekilde yapmasıyla karakterize edilir. Obsesyonlar düşünce düzeyindeki takıntıları ifade ederken Kompülsiyonlar ise bu takıntılı düşünceleri ortadan kaldırmak, kişinin yaşadığı gerginliği, baskıyı azatlmak için yaptığı ritüelleri ifade eder.
Örneğin kişi otobüste yolculuk yaparken eli yanlışlıkla yanındaki koltuğun kaplamasına değer ve bunun üzerine “bana hastalık bulaşacak, çok kirlendim” gibi düşünceler kontrol edilemez bir şekilde durdurma butonu olmayan bir teyip gibi tekrar tekrar kişinin zihninde akar aynı cümleler ve sesler. Kişi bunun üzerine aldığı ıslak mendille ellerini ritüel şeklinde 9 kere temizler ve tekniği çok sabittir. Bu temizleme davranışını bir ritüel şeklinde yapar.
Obsesyon ve kompülsiyonların artması kişinin hayatını ciddi manada olumsuz bir şekilde etkileyebilir, hayat kalitesini, kendine ayırdığı zamanı düşürebilir. Takıntılar gölge gibidir siz onlara bakmasanız dahi orda beklerler siz hareket ettikçe onlarda hareket eder, siz onlardan kaçtıkça peşinizden gelirler ve kişi çoğu zaman tekrarlayan davranışlarının farkındadır.
Genel olarak resmini çizdiğimiz Obsesif Kompulsif Bozukluk Ego Distonik olarak düşünülür çünkü kişi yaptığı şeyin farkındadır ve bundan çok rahatsız olmaktadır. Kişi mevcut takıntılarından kurtulmak ister ancak kişinin takıntıları arttıkça hayat enerjisinin düştüğünün ve bu durumun onu oldukça disfonksiyonel hale getirdiğinin farkındadır. Takıntıları arttıkça hayat enerjisi düşer ve tükenmişlik sendromları yaşar.
Kişinin farkındalığının yüksek olmasından dolayı Obsesif Kompulsif Bozukluk ego durumları açısından iyileşme süreci çok daha olumlu seyreden bir bozukluktur çünkü kişi terapi sürecinde çok isteklidir ve bunun değişmesini ister. Yeme bozukluğunda terapist veya doktor sadece bozukluğun kendisiyle ilgilenmez ayrıca bozukluğu yaşayan kişiye bir farkındalık kazandırması gerekir, Obsesif Kompulsif bozuklukta ise tersi şekilde kişi sürece aktif bir şekilde katılarak dahil olur. Bu özellik bozukluğun seyri açısından çok daha olumlu bir özelliktir. Obsesif Kompulsif Bozukluk yaşayan kişiler genelde Ego Distoniktir.
3- Kişilik Bozuklukları ve Ego Distoni & Ego Sintoni
Karakter kelimesinin kökeni yüzlerce yıl öncesinden Yunancaya uzanır. “Vücut üzerindeki sembol, vücut üzerindeki damga”, “Ruh üzerindeki sembol” anlamlarına gelen “kharaktēr” sözcüğü günümüzde bir insanı ayırt eden özellikler kümesini işaret eder.
Kişilik Bozukluklarını Ego Sintonik ve Ego Distonik açıdan incelediğimizde karşımıza istatistiksel bir oran çıkmaz. Kimi kişilik bozukluklarında kişi davranışlarından düşüncelerinden rahatsız olabilir kimilerinde ise kişi kendisine zarar veren davranış ve düşüncelerinden rahatsız olmaz. Örnek vermek gerekirse: A küme Kişilik Bozuklukları kategorisinde bulunan “Paranoid Kişilik Bozukluğunda” kişi sürekli başka insanların kendisi istismar edeceğini, kullanacağını, kendisine zarar vereceğini düşünür ve insanlara kendisini açmaz, bilgi paylaşma konusunda ciddi anlamda tutucu olur. Bu durumdaki bir kişinin sosyal ilişkilerinin zayıf olması beklenir. Doyurucu sosyal ilişkiler geliştiremez sürekli şüphe içinde olduğu ve etkileşimde bulunduğu kişilere karşı büyük önyargılar geliştirdiği için. Böyle bir karakter yapısına sahip bir kişi için Ego Sintonik davranışlar sergilediğini söyleyebiliriz. Çünkü kişi kendisine zarar veren davranışlar sergilese bile bu durumdan rahatsız olmaz ve bunu değiştirmek için birşey yapmaz. Kendi davranışlarında bir sorun, bir çarpıklık görmez. Tıpkı kirpilerde olduğu gibi dışarıdan bir sevgi, bir samimiyet dokunuşuna dahi dikenleriyle cevap verir ve kendisini kapatır. Ünlü bir ressamın çizdiği sanat eserinde olduğu gibi kolu içeride olan bir kapı gibi sadece kendi istediğinde iç dünyasının kapılarını açar.
Diğer kişilik bozukluklarını bu perspektifte değerlendirdiğimizde kimi bozuklukların Ego Distonik kimi bozuklukların ise Ego Sintonik olduğu görülecektir. Bozukluk olarak değerlendirdirildiği için terapi ve iyileşme anlamında kişilerin bu sorunlarının farkına varması ve kendilerine zarar veren davranışları değiştirmeleri iyileşme, yaşam kalitesini, ilişki kalitesinin yükselmesi açısından çok daha olumlu bir etki oluşturacaktır.
4- Narsizm ve Ego Sintoni
Kişinin vücuduna ve kendisine anormal derecede hayranlık beslemesi şeklinde ifade edilen “Narsizm” ego durumları açısından incelendiğinde Ego Sintoniktir. Antik bir hikaye olan Narsiscos’un suyun üzerindeki yansımaya hayranlıkla bakması, günden güne erimesi, kendisini seven Echo’ya duyarsız kalması Narsizm’in Ego Sintonik boyutuna örnek olarak verilebilir. Narsizmde de kişi çoğunlukla düşük bir içgörüye sahiptir. Aile içi dinamiklerde, ilişkilerde ve iş ortamlarındaki Narsizm antik hikayeden çok farklı olmayan bir şekilde enerjisini değersiz hissettirmekten ve diğer anormal davranış ve iletişim modellerinden alır. Narsiscos’un öldükten sonra dönüştüğü çiçek olan Nergis gibi Ego Sintonik Narsist kişilik yapılanmaları da ilişkide ve etkileşimde bulundukları insanları tüketerek ayakta kalırlar, diğer insanların duygularından beslenmediği sürece kendisini tüketecek olan kişi bu yüzden çevresine, eşine veya ailesine fark etmeksizin verdiği zararı göremez, çevresini tüketerek dolaylı olarak kendisini tüketmiş olur. Çünkü insan sosyal bir canlı olmasından hareketle insanı tamamlayan ve geliştiren şeylerin çoğu sosyal çevresinden gelir. Narsizm ve Ego Sintoni açısından bakıldığında kişinin narsistik manipülasyonlarla elde ettiği iktidar karahindiba çiçeğinin rüzgarda uçuşmasından farksız bir şekilde çevresindeki insanlar hayatından çıktığında çevresindeki insanlardan devşirdiği iktidar, değerlilik duygusu ve vazgeçilmezlik tuzla buz olur.
— Davranış Bozukluklarında yürütülen terapi süreçlerindeki temel hedeflerden biri ise problemi davranış konusunda bireye farkındalık kazandırmak ve bu davranış konusunda kişinin Ego Distonik bakış açısı geliştirmesine destek olmaktır. Kişi problemli davranışlarının kendisine kazandırdıklarının yanında yaptığı negatif etkileri fark ettiğinde bu konuda önemli bir adım atmış olur.
Örneğin; Örneğin sürekli kendisini ajite eden, hastalık hastalığı tarzında ilgi çekmeye çalışan bir bireyi düşünelim;
Bu kişinin olası kazançları şunlar olabilir;
- Sürekli yakındığı için çevresinde kendisine yardım eden hep bir kalabalık olacaktır.
- İnsanların ilgisini nasıl çekeceği konusunda çok iyidir.
- Kendisini mağdur olarak etiketlediği için insanların kendisinden beklentilerini sıfırlayacaktır ve mağdur, hasta olduğu için kendisi sürekli talep eden olacaktır.
- Kimi zaman çözüm kişinin zihninde canlanabilir ancak “mağdur” rolünde olmak kişiye ataletli olmak, hiç birşey yapmamak için bir gerekçe verir. Diyebilir ki; ben zaten mağdur bir insanım, hastayım o yüzden birşey yapamam.
yukarıda örnek olarak belirttiğim bir durumdan hareketle problemlerin kazanç gibi görünen ancak kişiye çok zarar verebilecek durumlar mevcuttur. Kişinin bu durumları kimi zaman kendisi kimi zaman da bir terapistin desteğiyle iyi analiz etmesi ego durumlarının değişmesine katkı sağlayacaktır.
Ego Distonik ve Ego Sintonik Film Sahneleri
1. Film: Babam ve Oğlum
Yönetmenliğini Çağan Irmak’ın yaptığı “Babam ve Oğlum” filminin final sahnesinde verdiği kararların da etkisiyle oğluyla iyi bir iletişim kuramayan Hüseyin Efendi ( Çetin Tekindor ) oğlunun cenazesinden döndüğü yolculuk boyunca ağır bir çöküntü yaşar. Yaşadığı çöküntü ve geçmişin muhasebesinin üzerinde yarattığı baskı o kadar ağırlaşmıştır ki Hüseyin Efendi gittikçe gerçeklikten kopmaya, psikotik bir mood’a girmeye başlar. Yolculuk sırasında geçmişteki anılara takılır gözleri, her ne kadar bizler araçta yolculuk eden bir adam görsek de Hüseyin Efendi aslında aracın içinde değil yıllar önce oğlunu kovduğu zaman diliminde sıkışmıştır. Etrafını görmez ve çevresindeki sesleri duyamaz, hipnotik bir haldedir. Gerçeklik kendisi üzerinde öyle bir ağırlık yaratır ki geçmişte oğluna yönlendirdiği öfkesi, kızgınlığı yıllarl sonra gelip gömlek düğmelerini koparacak kadar bir psikotik krize dönüşür ve kendisine yönelen öfkesi kendisine zarar vermeye başlar.
Hüseyin Efendi gittikçe adım adım gerçeklikten kopmaya başlar ve Ego Sintonik bir davranış sergilemeye başlar. Kendisine zarar verir ancak ne olup bittiğinin farkında bile değildir. Tam da Sigmund Freud’un dediği gibi “İfade edilmemiş duygular asla ölmez: sadece diri diri gömülür ve sonradan daha korkunç şekillerde tezahür ederler.” Hüseyin Efendi yıllar önce oğluna söyleyemediklerini yıllar sonra oğlunun hayaletine söylemeye başlar. Oğlu olmasa dahi gerçeklikten koparak ona ifade eder duygularını. Hüseyin Efendiye “Hüseyin Efendi bak oğlun geliyor, yakala” diye söylenmesi aslında Hüseyin Efendinin Ego Sintonik bir durumdan Ego Distonik bir duruma geçmesini sağlamak içindir. Kişiyi gerçekliğe döndürme, nasıl ki hastalara kriz anlarından elektroşok uygulanıyorsa Hüseyin Efendiye de gerçeklikten koptuğu sahnenin başından sonuna kadar uzay boşluğunda kaybolmuşçasına uzaklaştığı gerçeklikten tekrar travma anının yeni bir versiyonuyla gerçekliğe döndürülür. Gerçeğin buz gibi soğuk su gibi kişinin yüzüne çarpan, ayıltan ve uyandıran etkisiyle Hüseyin Efendi gerçekliğe geri döner…
2. Matrix
Matrix felsefesi itibariyle gerçeklik ve yabancılaşma konusundaki en kült yapımların başında gelir. Filmi analiz etmeye sayfalar yetmeyeceği için makale ile ilişkili olarak el almak daha faydalı olacaktır. Matrix filmi teması itibariyle “Uyananlar” ve “Uykudakiler” şeklinde değerlendirilebilir. Matrix’in içinde yaşayan insanlar aslında distopik bir dünyada yaşarlar ancak bağlı bulundukları cihazlar ve korkunç bir teknolojinin içinde onlara gösterilen bir dünyada mutlu, rutin bir şekilde hayatlarını sürdürdüklerine inanırlar. Matrix’in dışındakiler ise bu illüzyondan ibaret olan dünyayı keşfetmiş kişilerdir. Psikolojik anlamda Matrix’in içinde yaşayan insanlar Ego Sintoniktir çünkü yaşamlarındaki hiçbir şeyden rahatsız olmazlar ve bir çarpıklık görmezler. Matrix illüzyonunun dışındaki Neo, Morpheus ve Trinity gibi karakterler ise Ego Matrix’in içindeki insanları kurtarmaya çalışırlar, onları içinde bulundukları patolojik uykudan uyandırmak için karanlık dünyanın insanlarıyla ve makineleriyle mücadele ederler. Tıpkı filmde de belirtildiği üzere “Matrix’te uzun süre geçiren bir kişiyi artık uyandıramayız.” cümlesi insanların farklı bir gerçeklikte uzun süre kaldıklarında artık iyileşmek veya değişmek istememe durumlarını ve dışarıdan destek niteliğindeki davranışlara gösterdikleri direnci özetler niteliktedir.

3. Yüzüklerin Efendisi
Yüzüklerin Efendisi metaforlarla dolu birçok mitolojik hikayeye referans veren kült bir yapımdır. Filmdeki Smeagol karakteri Narsizm açısından çok özel bir şekilde değerlendirilmesinin yanı sıra Ego Distonik ve Ego Sintonik davranışların çatışmasının vücut bulmuş halidir. Yüzüğe olan tutkusu onu günden güne zayıflatıp ele geçirirken Smeagol özünden çok uzaklaşıp çok farklı bir canlıya dönüşür. Fight Club filminde belirtildiği üzere “Sahip olduklarınız sonunda size sahip olur.” cümlesindeki gibi Smeagol yüzüğün günden güne kendisini ele geçirdiğini fark edemez. Kimi zaman farklı bir yanı ona mantıklı cümleler söylese de yüzüğe ve dolayısıyla yer değiştirmiş narsizm nesnesi olan yüzük tutkusundan vazgeçemez, yüzüğü kaybetse dahi onu ele geçirmek için elinden geleni yapar.

Edebiyatta Ego Distonik & Ego Sintonik Hikayeler
Zülfü Livaneli & Huzursuzluk: Deve ve Hırs Hikayesi
Zülfü Livaneli’nin Kitabından bir bölüm olan bu hikayede Devenin Ego Sintonik davranışı ve hırsı insan davranışlarından çok da farklı değildir. Kimi zaman insan davranışları belli bir noktaya sabitlendiğinde tıpkı sürekli ışığa baktıktan sonra farklı bir yöne bakınca gözün kararması gibi Ego Sintonik davranışların yoğunluğu, kişinin her davranışından memnun olması da aynı zamanda sağlıklı bir gösterge olarak değerlendirilemez. Çünkü belli bir alanda yoğunlaşmak, bir illüzyon içinde olmak kişinin kendisi dışındaki dünyaya karşı bir körleşme yaşamasına neden olabilir ve bir uyanış gerçekleşmediği müddetçe de kendisine zarar vermeye, kendisini tüketmeye devam edebilir.
“Harese nedir, bilir misin oğlum? Arapça eski bir kelimedir. Bildiğim o hırs, haris, ihtiras, muhteris sözleri buradan türemiştir. Harese şudur evladım: Develere çöl gemisi derler bilirsin, bu mübarek hayvan üç hafta yemeden içmeden, aç susuz çölde yürür de yürür; o kadar dayanıklıdır yani. Ama bunların çölde çok sevdikleri bir diken vardır. Gördükleri yerde o dikeni koparır çiğnemeye başlarlar. Keskin diken devenin ağzında yaralar açar, o yaralardan kan akmaya başlar. Tuzlu kanın tadı dikeninkiyle karışınca bu, devenin daha çok hoşuna gider. Böylece yedikçe kanar, kanadıkça yer, bir türlü kendi kanına doyamaz ve engel olunmazsa kan kaybından ölür deve. Bunun adı haresedir. Demin de söyledim, hırs, ihtiras, haris gibi kelimeler buradan gelir.”

Carl Gustav Jung ve Kişinin Yaşadığı Problemler Üzerine
İnsanlar birçok davranışından hoşnut olabilir ya da olmayabilir. Bunların tamamı anlaşılabilir şeylerdir ancak kimi zaman kişinin ego durumlarını ( Sağlıklı düzeyde Ego Distonik ve Ego Sintonik Davranışlar ) analiz etmesi için bazı problemlerle karşılaşabilir. İnsanlar 7 uyuyanların hikayesinde olduğu gibi sabit bir karakterde yıllarca kalmayabilir. Kişinin kendisiyle ilgili farkındalığının artması, gözlemlerinin artması ve birşeyleri değiştirme yolunda motivasyon olarak değerlendirebileceği bazı “problemler” olabilmektedir. Bunlar kimi zaman kişinin hayatını durdurma noktasına getiren problemler, kimi zaman iç huzursuzluklar ve çatışmalar başta olmak üzere birçok şey olabilir. Analitik Psikolojinin kurucusu Carl Gustav Jung’un da belirttiği üzere ““Kişinin huzursuzluğu, mutsuzluğu, gerginliği, sıkıntısı ve depresyonu, onu uyandırmaya çalışan önemli dostlarıdır.” ego durumlarının analizi, kişinin kendi davranışlarını ve bu davranışların enerjisini aldığı dinamikleri keşfetmesi yolunda kişinin yaşadığı huzursuzluk ve depresif durumlar kurtulunması gereken çıbanlar yerine ona birşeyleri göstermeye çalışan deniz fenerleri şeklinde algılanabilir. Bu bilgilerin ışığında Ego Distonik ve Ego Sintonik durumlara geçiş konusunu daha detaylı inceleyebiliriz.
Türkiye toplumunda bazı konular hayatı durduracak, kriz yaratacak raddeye gelmeyene kadar harekete geçmemek tipik bir tepkidir. Ancak bazı işaret sinyallerini okumak sağlıklı bir evreye geçiş yapmayı sağlayabilir. Örneğin bir ilişkide iletişimsizlik ve bu iletişimsizliğin sonucunda bireylerin hayat enerjilerinin azalması, depresif olması farklı bir açıdan iletişim konusunun önemini gün yüzüne çıkarabilir. Semptomlar ve rahatsızlıklar kimi zaman bizlere sorunu asıl olarak nerede bulacağımızı gösteren ayak izleri olabilir. Bu açıdan değerlendirildiğinde ego durumlarını, davranış değişimlerini farklı bir perspektiften değerlendirmenin bizlere çözümcül ve aydınlatıcı bakış açıları kazandırabileceğini görebiliriz.
Annenin Çocuğuyla Bağı ve Ego Durumları
“Anneliğin kabul edilmesi gençlik narsizmini ortadan kaldırır.”
Anneliği anlatan bir tablo satışa çıksa büyük ihtimalle en az talep edilen tablolardan biri Mary Cassatt tarafından resmedilen “Yatakta Kahvaltı” tablosu olurdu. Tablodaki annenin bakışları oldukça Ego Sintoniktir. Tablo bir sanat eseri olduğu için insanların yorumu ister istemez değişkenlik gösterecektir. Ancak annenin çocuğuna bakışları sanki çocuğa değilde gençliğine bir bakıştır. Anne olmadan önceki dönemine, tıpkı filmlerde olduğu gibi bir limanda yolculadığı ve bir daha gelmeyeceğini bildiği birine elveda der gibi bir bakıştır. Annelerin en sık karşılaştığı, en çok iç çatışma yaşadıkları durumlardan biridir
Ego Sintonik davranışlar. Çocuk annenin bir parçasıdır ancak kimi zaman anne geçmişe duyduğu özlemi farklı şekillerde sözel olmasa da bakışlarla yansıtır. Ne kadar teorik olarak anlatılırsa anlatılsın, eğitimler verilirse verilsin kişinin yaşadığı annelik duygusu ve deneyimi biriciktir. Annenin bu süreçte yaşadığı dönüşüm radikal düzeydedir. Hem hormonal, hem fizyolojik ve psikolojik anlamda birçok değişime sahne olur anne. Annenin bu süreçte dünyaya getirdiği çocuğuna kızması, kimi zaman öfkelemenmesi annede “Ambivalence” (İkircikli bir duygu olan Ambivalence, bir şeyi hem sevip hem de aynı zamanda ondan rahatsızlık duymak şeklinde özetlenebilir. ) duyguların ortaya çıkmasına neden olabilir ve anne bu yüzden suçluluk kimi zaman ise pişmanlık duygularının yoğunluğunda tıpkı tabloda olduğu gibi geçmişindeki yaşamından bazı sahnelere sinematografik bakışlar atabilir. Ego Sintonik davranışlarda olduğu gibi kişinin bu davranışlarını anlamasını, nedenlerini fark etmesi yaşanan duygu yoğunluğunu fark etmesini ve yıpranmasının önüne geçmesini sağlayacaktır.
Kaynakça:
1- Definiton of Ego Dystonic and Ego Syntonic
4- Egosyntonic and Egodystonic Behaviors in Psychotherapy
7- Ambivalence