İnsanlar bir insana yaklaştığında bilinçdışı düzeyde anne/baba veya bakım vereni ile olan ilişkisini tekrarlamaya benzer davranışlar içerisine girebiliyor. Bu durumu yaşamdan bir örnekle açmak gerekirse örneğin travmatize bir çocukluk yaşamış bir kadın veya erkeğin sevme, sevilme, koşulsuz kabul edilme ile ilgili duygu literatürü ciddi manada hasar almış olabilir. Bu durum ise koşulsuz kabul görmemiş bir çocuğun yetişkin dönemdeki ilişkilerinde sevme ve sevilmeye dair “paranoyalar/çekinceler” yaşamaya sevk edebilir. Çünkü burada aslolan bana göre kişinin “sevginin ve aşkın gerçekleşme ihtimali” karşısında dehşete düşmesi ve bu korkudan hareketle primal savunma mekanizmalarından olan savaşma(sürekli tartışma, ilişkiyi ve kendini sabote etme, mutluluğu baltalama girişimleri gibi) ya da kaçma (Terk etme) şeklinde davranışlar içerisine girebilir.
Çünkü çocukluk döneminde yarım kalmış, gelişmemiş sevgi bağının yetişkinlikte tekrar örgü saç gibi tel tel çözülüp örülmesi demek kişinin çocukluğunun tekrar ortaya çıkması anlamına gelir böyle olunca da birey sevgiyi ve geçmişten bugününe kadar kabuk tutmuş duygusal kavramları yeniden düzenlemek için hassas yanlarını “Karakter Zırhını” bir kenara bırakmasını gerektirir ancak bu her zaman bu şekilde gerçekleşmez, üzerinde ölü toprağı ile örtülen duygular uyandığında kişi genelde saldırgan, inkar ve kaçış şeklinde davranışlar ile sevgi nesnesine agresif ataklarla hedef alabilir ancak burada kişinin saldırdığı şey sevgi nesnesi değildir tam tersine çocukluğunda gerçekleşmemiş ve yaşamı boyunca melankolik yas tutmasına neden olan, tabuta gömdüğünü duyguların aslında ölmediği ihtimalinin tekrar karşısına çıkmasıdır. Bu aşamada ise kişi kendisini, ilişkisini, karşısındaki kişiyi sabote ve manipüle ederek bir anlamda “Sevginin/Aşkın gerçekleşme ihtimalini” imha etmeye çalışır.
Çünkü sevginin kabulü demek bireyin bir ömür “Gerçek Sevgi/Sevilme yoktur.” inancıyla geçen sevgisiz yılların yasını kabul etme zorunluluğunu da beraberinde getirir…
Referance: Featuted Image